Asgari ücretliler maaşlarında yıllarca iyileştirme bekledi.
Geçinemiyoruz dediler.
Çok veryansın ettiler.
Memurlar, aylık maaşları, emekli olduktan sonra alacakları aylıkların ve emekli ikramiyelerinin belirlenmesinde büyük rolü olan 3600 ek gösterge için yıllarca büyük beklenti içindeydi.
Bu konu 2018 seçimlerinde iktidarın seçim vaatleri arasındaydı.
Emeklilikte yaşa takılanlar, kısaca EYT’liler yıllarca bağırdılar.
Seslerini daha gür çıkarabilmek için 2014’te dernek bile kurdular.
Çok genel, yerel seçim ve referandum gördüler.
Defalarca yürüyüş, protesto gösterisi, basın açıklaması yaptılar.
“Seçim kaybedeceğimi bilsem olmaz, herkes günü gelince emekli olacak” diye terslendiler. .
EYT’liler emekli olma mücadelesi verirken emeklilerin büyük bölümü yıllardır maaşlarının yetersiz olduğunu, geçinemediklerini söylüyordu.
Hele hele bu topluluğun içindeki en düşük maaşlı kesimin hali içler acısıydı.
3 bin 500 lira olan en düşük emekli maaşı bu yılın başında önce 5 bin 500’e, şimdi de 7 bin 500 liraya çıktı.
En düşük emekli maaşına enflasyon oranına bakılmaksızın otomatikman 3 ayda 4 bin lira birden artış (tamamlama) yapıldı.
ÖĞRETMENLER DE DÜŞÜNÜLDÜ
Asgari ücret son bir yılda yapılan zamlarla 8 bin 500 seviyesine geldi.
Açlık ve yoksulluk sınırının altında ama eskisinden bir nebze olsun iyi.
Atama bekleyen öğretmenler.
Platform kurdular.
EYT’liler gibi eylem, gösteri, basın açıklaması yaptılar.
Daha yeni 45 bin öğretmen ataması yapılacağı açıklandı.
Bu, son 20 yılda bir defada yapılan ilk ve en büyük öğretmen ataması olarak kayda geçti
2018’de çıkarılan ve yılda iki defa verilen bayram harçlığı yıllarca 1000 lira olarak takdim edildi. .
Nihayet geçen yıl 100 liracık artış uygun görülmüştü.
Şimdi 900 lira birden artırılarak 2000 lira yapıldı.
Emekli maaşları ve bayram harçlıkları iç güveysinden hallice durumda.
Öğretmen atamaları ve kamuda diğer alanlara yapılacak büyük alımların (Sağlık Bakanlığı 42 bin 500 kişi, Milli Savunma Bakanlığı 30 bin 62 kişi, Adalet Bakanlığı 18 bin 305 kişi, İçişleri Bakanlığı 1250 bekçi) kararı da alındı çok şükür.
3600 ek gösterge de tamam.
EYT zaten tamam oğlu tamam.
Eti, kıymayı da hallettik.
Bu sıra pek bonkörüz, paralar, müjdeler havada uçuşuyor.
Keşke her gün seçim olsa dedirten pek çok şey yaşıyoruz son zamanlarda.
14 Mayıs’a kadar daha çok öpüleceğimize bahse girerim!
MUHALEFETİN DEDİĞİNE GELMEK
Muhalefet asgari ücreti çok daha iyi bir düzeye getireceğiz dedi.
İktidarı her fırsatta eleştirerek bunu defalarca tekrar etti.
Ve asgari ücrette son bir yılda birbiri ardına önemli artışlar yapıldı.
Muhalefet en düşük emekli maaşı asgari ücret kadar olacak (8 bin 500) dedi.
İktidarın kafasına vurur gibi dedi de dedi, dedi de dedi.
Emekliler de şunu dedi; eskiden bizim maaşımız asgari ücretten yüksekti ne ara bu duruma düştük.
Emekliler ve muhalefet adeta iktidarın başının etini yediler.
Ve sonunda en düşük emekli maaşını asgari ücrete yaklaştıran iktidar ilk kez muhalefetin gündeme getirdiği bayram ikramiyesini de uyguladı, uygulamak zorunda kaldı.
EYT’lilerin emeklilik, memurların 3600 ek gösterge sorununu iktidara gelince çözme sözü veren muhalefet ve uzun süre bu taleplere kulak tıkayan ama daha fazla direnemeyip bunları yapmak zorunda kalan bir iktidar var karşımızda.
Öğretmen atamalarında da durum farklı değil.
Muhalefet iktidara gelmeden pek çok sorunu çözdü bile!
OY DEPOSU
14 milyon civarında emekli vardı.
Emeklilikte yaşa takılanların katılımıyla bu sayı şimdiden 16 milyona dayandı.
Bundan güzel oy deposu bir topluluk daha başka nerede var?
Bu yüzden son zamanlarda pek revaçtalar.
Rağbetin sebebi tabii ki yaklaşan seçimler.
Maaşlara seçimlerin yüzü suyu hürmetine zam üstüne zam geliyor.
Zamlardan en çok yararlananlar (yararlanması da gerekenler) maaş tablosunda son sırada bulunan, enflasyonun silindir gibi ezdiği gariban emekliler.
Daha önce asgari ücrette de önemli artışlar sağlandı biliyorsunuz.
Bunun seçimle alakası yok, amacımız dar gelirlileri hayat pahalılığından korumak derseniz eğer hayat pahalılığı yıllardır var.
Sadece yıkıcı-yakıcı etkisini son bir yılda çok fazla gösterdi.
Özellikle son bir-iki yılda dar gelirliler insafsız-acımasız zamların altında inim inim inlediler.
Madem paramız vardı, bu iyileştirmeleri daha önce neden yapmadınız?
Şimdiye kadar nerelerdeydiniz?
ASLINDA NE OLDU?
En düşük emekli maaşının 5 bin 500 liradan 7 bin 500 liraya çıkartıldığı günü de gördük hayırlısıyla.
Gördük görmesine de aslında yapılan zam verilen borçtan başka bir şey değil.
Kök maaşı yani asıl maaşı 7 bin 500 liranın altında olan (4-5-6-7 bin lira) bir emekli bundan sonra 7 bin 500 lira almaya başlayacak ama 6 ayda bir enflasyon oranıyla verilen zamları alamayacak.
Dönem zamları 7 bin 500 liranın üzerine değil kök maaşın üzerine yani 4 bin ise onun üzerine eklenecek.
Ne zaman bu zamlarla 7 bin 500’e ulaşılacak işte ondan sonra 6 aylık zamlar 7 bin 500’ün üzerine sayılacak.
Netice itibarıyla verilen zam aslında zam değil borç veya bir başka deyişle kredi.
Biz (ben de bu kapsamdayım) bu durumdaki emekliler olarak borç-kredi istemiyoruz.
Emekli aylıklarını yasal düzenleme ile asgari ücret seviyesine getirmek çok mu zor?
Eliniz değmişken, yetersiz aylıkların temelinde yatan en önemli etken olan aylık bağlama oranları ile güncelleme katsayısını düşüren 2008 model yasayı da bir zahmet eski haline getiriverin.
Emekli maaşlarına asgari ücret, açlık ve yoksulluk sınırı gözetilerek insanca artışlar yapılmasını istiyoruz.
Netice itibarıyla; En düşük emekli maaşını şu kadar yaptım, bu kadar yaptım demek gösterişten, göz boyamaktan öteye geçmiyor ne yazık ki!
Şahsen ben kabul etmiyorum böyle bir tamamlamayı!
Yapıyorsunuz madem bir ağalık tam yapın!
DOKTOR BUDUR İŞTE
Aile hekimimiz kan değerlerimde, kötü olmamakla birlikte bir tuhaflık gördü, tekrar baktırmamı istedi.
Bunu sadece test sonuçlarında görmedi, rüyasında da gördü.
10 gün sonra biten bir ilaç için tekrar gittiğimde "rüyama girdin, yeni bir test daha yaptırmayı ihmal etme" dedi.
Oysa hastaneye şeker kontrolüne gideli çok olmamıştı.
Dahiliye doktorunun dikkatini çekmemiş demek ki.
Nasıl çeksin?
Polikliniklerin önü ana baba günü.
O yoğunlukta etraflı incelemeye vakit bulamıyorlar ki nasıl bütün değerleri görsünler de hastalarına söylesinler.
Bizim aile hekimimiz diye söylemiyorum vallahi maşallahı var.
Dört dörtlük hizmet veren başka doktorlar da var elbette.
Ama önemli olan bunların sayısı.
Devlette hastasıyla teferruatlı ilgilenen kaç doktor var ki.
Aile hekimimiz ne sorsak cevap veriyor.
Ziyadesiyle zaman ayırıyor.
Test sonuçlarına ayrıntılı bakıyor, değerlendiriyor.
Ayrıca yüzü de hep gülüyor.
Dahası hastaları rüyasına bile giriyor.
Daha ne olsun.
Hastasına yine niye geldin diye bakanlar, hastasıyla yarım ağız konuşanlar, sepet havası çalanlar, bir an önce gitse de telefonumla oynasam havasındaki kimi bazı doktorların bunları okurken yüzü kızarır mı acaba?
Doktor dediğin teşhisi tedavisi doğru ve yerinde olmakla birlikte hastasıyla kan değerlerindeki az da olsa dengesizliği, idrardaki protein kaçağını ve başka ayrıntıları da görecek ve bunu önemseyecek kadar yakından ilgilenmeli.
Aile hekimimizin ismini vermek istemiyorum.
Geçenlerde Habertürk yazarı Fatih Altaylı’yı da isyan ettiren bu ucube-acayip sistemde…
Ne olur ne olmaz…
Birisi çıkar kıskanır şikâyet eder, doktor reklam yapıyor der, benim yüzümden ceza almasını istemem.
Aile hekimimin nezdinde; hastayla daha çok özel sektörde gördüğümüz titizlikle yakından ilgilenen, empati yapıp onun yerine kendisini koyan, derdiyle dertlenen, hastasının üzerime titreyen bütün doktorlarımızın geçmiş Tıp Bayramları kutlu olsun.
TRAFİK ANARŞİSİ
Eskiden sokaklarda nara atanlar vardı.
Kafayı çekip çekip gece yarıları “wooooowwww”, “poooovvvvv” , "heeeeyytttt ulaaaannn" diye bağırırlardı.
Yasal düzenlemeler, idari yaptırımlar, para cezalarının uygulanması bu kişilerin sesini kesti.
Sarhoşların yarattığı gürültü kirliliğinden kurtulduk ama aradığımız huzuru yine bulamadık.
Epeydir başımızda başka bir bela var.
O belanın adı “disko arabalar”
Bir de motorlar var, yollarda, kaldırımlarda tehlike saçıyorlar, araçlara, yayalara makas atıyorlar.
Patlak egzozlar da cabası.
Cayırtı kıyamet havaya çıkıyor.
Sokak sokak değil dingonun ahırı sanki.
Müziği sonuna kadar açıp gezenler var.
Ve bu konuda yapılan şikâyetler, yazılan haberler ve eleştirileri artık sağır sultan bile duydu da bizim yetkililer duymadı.
Bu düzensizliğe, bu huzur bozuculuğa, bu teröre dur diyecek kimse yok mu?
Cep telefonu veya kırmızı ışık uygulaması gibi neden disko araç uygulaması ve motor uygulaması yapılmıyor, yapılamıyor?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56/1. maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Hadi gel de böyle yaşa bu ortamda!
ARA DÖNEMLER
Yakın tarihte…
Oğuz Pir istifa etti, Cemal Abanalı geldi.
Rıza Yalçınkaya istifa etti, Ahmet Altıntel geldi.
Cemal Akın istifa etti, Hüseyin Fahri Fırıncıoğlu geldi.
Bartın Belediye Başkanlığı koltuğu milletvekili adaylığı için adeta basamak gibi.
Halk belediye başkanını 5 yıllık dönem için seçiyor.
Bu süreyi doldurmadan bırakıp gitmek ne kadar doğru?
Sonrasında oluşan ara dönemleri ne kadar değerlendirebiliyoruz?
Mesela Ahmet Altıntel iki yıl gibi hatırı sayılır bir sürede görev yapma imkânı buldu.
Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun, iyi adamdı, hoş adamdı ama Altıntel döneminde şöyle önemli bir proje uygulandı diyebileceğimiz ne var?
Şimdi Fırıncıoğlu’nun önünde bir yıl var.
Bu süreyi çok iyi değerlendirirse, yapılamayanı yaparak önemli bir eser veya eserler bırakabilirse aday olma şansı bulur ve seçime avantajlı girer.
Ara dönemler kayıp yıllarımız olmasın.
Böyle bir lüksümüz yok!