Edirne Valisi Yunus Sezer “Edirne sınırları içerisinde başıboş köpek
görmek istemiyorum.
Tüm belediyelerimiz ve kolluk kuvvetlerimiz bu konuda çalışma yapacaklar” dedi.
Vali Sezer’in sözleri taaaa Siirt’ten 1937 doğumlu Siirt Gazetesinden
bile ses verdi.
Vermesi de gayet normal çünkü bu sorun sadece Edirne’nin değil
Siirt’in de ve diğer illerin de sorunu.
Keşke bütün Valillerimiz konuya bu kadar ciddi ve keskin bir şekilde yaklaşabilse.
Başıboş köpekler özellikle çocuklar için tehlike yaratıyor.
Çünkü köpekler o an ki haleti ruhiyelerine göre büyük küçük ayırt
etmeden herkese saldırabiliyorlar.
Köpek saldırısı sonucu yaralanan, sakat kalan, hatta hayatını kaybedenler var.
Ayrıca trafik güvenliğini de tehlikeye düşürüyorlar.
Aniden araçların önüne çıkıp kazaya sebebiyet veriyorlar.
Böyle de çok vakamız var.
Aslında konu geliyor şuraya dayanıyor;
Hiçbir şey boşluk kaldırmaz.
Bu sorunu Avrupa Birliği ülkeleri çözmüş.
Bu örnekleri alıp oradan uygulamazsanız bu alanda boşluk yaratmış
olursunuz ve o boşluğu da köpekler gelip dolduruyor işte.
Eğer trafikte gevşek esnek, estek köstek davranırsanız, kontrolleri
sıkılaştırmazsanız, kuralları ve cezaları ısrarlı ve caydırıcı bir şekilde
uygulamazsanız skoterler, motosikletler, bisikletler son sürat
kaldırımlarda, trafiğe kapalı yollarda gezer, insanlara çarpıp kol bacak
kırar, son ses gezen disko araçlar, teyple dolaşan disko yayalar şehirde
cirit atar, patlak egzozlarla birlikte gürültü patırtı havaya çıkar..
Metruk binaların gereğini yapmazsanız içinde cinsel istismardan
alkole, uyuşturucuya her türlü nane yenir.
Ana caddelerde gelip geçenlere sataşan, şamatacı tipler dolaşır.
Ha Edirne, ha Siirt, ha Bartın, ha diğerleri!
Ne fark eder, Birine bak, hepsini gör.
1995’te Sanayi ve Ticaret Bakanı olduğunda Bartın’a Organize
Sanayi Bölgesi kazandırarak binlerce kişinin iş ve aş sahibi olmasını
sağlayan eski milletvekilimiz Hasan Akyol, o günlerde bir sorum
üzerine “kanunların boşluğunu mafya dolduruyor” demiş, yazdığım
haber bu başlıkla Milliyet’te yer almıştı. .
Hiçbir şey boşluk kaldırmaz.
Boşluk başıboşluktan doğar.
Sokaklarında başıboş köpeklerle insanları rahatsız eden tiplerin
dolaştığı, trafikteki kuralsızlıkları ayyuka çıkmış, ırmak kenarlarında
içki, kafelerinde sigara içilen kuralsız, düzensiz, denetimsiz, başıboş
bir Bartın istemiyoruz!
ENFLASYON VE EMEKLİLER
Türkiye'de yıllık enflasyon yüzde 39,59, mayıs ayı enflasyonu ise
yüzde 0,04 oldu
Ne zaman oldu?
Geçen haziran ayının 5’inde.
Yani seçimin hemen ertesinde.
Böyle olunca ne oldu?
Çalışanların ve emeklilerin maaşları aylık enflasyon oranlarının
toplanmasıyla ortaya çıktığı için zar zor geçinen bu kesim o ayın
zammından mahrum kaldı.
Bu ne demek?
Öncelikle seçimde verilen bedava doğalgazın parasının halktan
çaktırmadan alınması demek!
Demek ki neymiş?
Seçim hediyesi olarak verilen doğalgaz bedava değilmiş!
Peki, başka ne demek?
TÜİK’in enflasyon rakamlarıyla oynadığının belgesi demek!
O aya gelinceye kadar rakamlar hep yukarıda.
Birdenbire aniden tepetaklak!
Yüzde 1-2 bile inandırıcı değilken adeta sihirli bir el değmiş gibi 0,04.
Yani sıfır!
Buna kargalar bile güler.
Güldüler zaten.
Bakınız son aylarda sanki TÜİK’i serbest bırakmışlar, üzerlerindeki baskıyı kaldırmışlar gibi.
Temmuz ayı yüzde 9.49, ağustos ayı yüzde 9.09, eylül ayı 4.75.
Şimdiden yüzde 25’i buldu emeklinin alacağı enflasyon zammı.
Üç ay daha bu kadar çıksa zam yüzde 50 olacak.
TÜİK’in rakamları bir anda neden yükseldi dersiniz?
İşte sorunun cevabı; Zaten mızrak çuvala sığmıyordu, bu biiir.
Karar gazetesinin haberine göre 2015’den bu yana etiketler 10 kat artmış.
Çalışanların maaşları 7 kat, emeklilerin maaşları da sadece 5,5 kat artabilmiş.
Yoksulluk sınırı dört asgari ücret olmuş.
Şekere 4 ayda 6 defa, mazota 4 ayda yüzde 100, gübreye bir yılda
yüzde 200 zam yapılmış.
Gıda fiyatları yaklaşık 2 yıldır kesintisiz yükselmiş.
Makyajlı yıllık resmi enflasyon yüzde 61,5, makyajsız hissedilen
enflasyon yüzde 100’leri aşmış.
Hükümet adamları hani devamlı söylüyorlar ya “Vatandaşımızı
enflasyona ezdirmeyeceğiz”
Fakat rakamlar neredeyse 10 yıldır enflasyonun vatandaşı ezdiğini,
hatta ezik büzük ettiğini gösteriyor.
Rakamları makyajla makyajla nereye kadar…
Bir sebep de yılbaşında enflasyon rakamlarına göre yapılacak maaş
artışlarının yerel seçimlerin arifesine denk gelmesi, bu da ikiii.
Elbette bol keseden vermek gerekiyor.
Ama tabii alan razı veren razı!
Bize de ne oluyorsa!
MOSKOVA’DA KİTAP OKUMAK
Açık Pencere’de Melih Aşık anlatıyor;
“Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Sami Selçuk bir gözlemini aktardı:
‘Bir süre önce davet üzerine Moskova’daydık. Bir kitapçıya gittik.
Dev bir mağaza. Yabancı dilde kitaplar da satıyor. Ben içeri girerken
eşim ‘Ben gelmem burada bekleyeceğim’ dedi. Sebebi neydi biliyor
musunuz? Çünkü kitapçıda adım atacak yer yoktu. İçerisi tıklım
tıklımdı.’
Bizde böyle müşteri hücumuna uğrayan kitapçı var mı? Tam tersine.
Kitaplar satılmadığı için kitapçı mağazaları yarı yarıya oyuncaklara,
müzik malzemelerine ayrılmış durumda.”
Gazeteci büyüğümüz Melih Aşık böyle demiş.
Benim de buradan Ruslara iki çift lafım olacak.
Tabii önce, çok okudukları ve kitaba değer verdikleri için kendilerini
tebrik etmek gerekir.
Hemen peşinden de şu soruyu sormak isterim; Madem bu kadar
okuyan bir milletsiniz neden sürekli aynı adamı seçiyorsunuz?
Savaşla birlikte daha da kötüleşen Rusya ekonomisinin (1 dolar 100
ruble) bizimkinden çok farkı yok.
Halkın büyük bölümü orada da açlık ve yoksulluk sınırı altında
yaşıyor.
Demokrasi, insan hakları, basın özgürlüğü orada da yok denecek
kadar az.
Savaşa savaş demenin bile suç sayıldığı, bu suça ağır para cezası ve
hapis uygulandığı, sosyal medyanın kısıtlanıp takibe alındığı bir
ülkeden bahsediyorum size.
Halkın refahı ve mutluluğu için harcaması gereken milyar dolarları
sadece dünyaya ve kendi halkına güç gösterisi yapmak için çöpe atan
Putin’i Hitler’e benzeten karikatürlerin bile yasak olduğunu biliyorum.
Hadi biz okuyan bir toplum değiliz de başımıza türlü türlü işler geliyor.
Peki, çok okuyan, kitap mağazalarını tıka basa dolduran Ruslar nerede
hata yapıyor da kendilerini sefalete-bataklığa sürükleyen kişiyi
başlarından eksik etmiyor?
Çoğunluk okuduğunu anlamıyor olabilir mi?
Ya da orada da mı muhalefet sorunu var be kardeşim?
Ha ne dersin Kubilay?
Yaz bize oradan bir Rusya mektubu da anlayalım…
KAZA GELİYORUM DİYOR!
Melih Aşık’tan;
“Hıfzı Ağabey, Amerikan Hastanesi’nde vefat etti. Cenazesinin
alınması için eşinin onayı gerekiyordu. Eşi hastaneye tekerlekli
sandalye ile getirildi. Neden mi? Çünkü kısa süre önce kaldırımda
yürürken bir scooter çarpmış, Ayşe Topuz’un ayağını kırmış, onu
tekerlekli iskemleye mahkûm etmişti. Ayşe Hanım eşini bu talihsiz
durumun artırdığı acılarla uğurladı.
Maalesef böyle bir ortamda yaşıyoruz…”
Dedik ya memleketin her tarafı sorun yumağı.
Özellikle bu skoterlere Bartın’da da üzücü olaylara sebebiyiyet
vermeden önlem alınmalı!
Kaza geliyorum diyor, ona göre!
FIRSATÇILAR!
Ekonomide göz gözü görmüyor.
Bugün aldığınızı yarın aynı fiyata alamıyorsunuz.
Piyasa allak bullak.
Ama kabahat sadece yanlış ekonomik politikalarda ve freni patlayan
dolarla euroda değil bunda fırsatçı zihniyetin de payı var.
Bazı esnaflar kaotik ortamı fırsat bilip kısa yoldan zengin olmanın peşinde.
Köylü pazarı ayrı bir alem mesela.
Pazarcılar (hepsi değil tabii) marketlerde etiket değişimini çok
yakından takip ediyor.
Adeta atmaca gibi bekliyorlar.
Bazı ürünlerde marketleri çoktan geçtiler.
Köy yumurtasının tanesi şimdi pazarda 5 lira.
Neden böyle deyince tavuk sadece yemle besleniyormuş da bizim
haberimiz yokmuş gibi yeme zam geldi diyorlar.
Bir kilogram süte 20 lira istiyorlar.
Onun da bahanesi aynı!
20’ye, 25’e çok rahat kurtaracak ürünleri 50’ye, 60’a, 70’e, hatta
(örneğin bamya) 100’e dahi satıyorlar.
Sebzenin meyvenin sermayesi ne ki?
Su, emek ve nakliye.
Eder mi bu kadar para?
El insaf!
Sadece pazarda değil pek çok sektörde son iki yılda fırsatçılığa giren o
kadar çok örnek gördük ki haddi hesabı yok!
İşler bir kere çığırından çıkmaya görsün!
Maalesef… Sel önünden kütük kapmaya çalışanımız çok oluyor!