AL SANA YÜZDE 25

    Ankara'nın Altındağ ilçesinde kiracısı tarafından pompalı tüfekle vurulan ev sahibi hayatını kaybetti.

İstanbul Sultangazi'de ev sahibi ve kiracı arasında yaşanan tartışma, tarafların yakınlarının da kavgaya dahil olmasıyla büyüdü, 4 kişi çeşitli yerlerinden yaralandı.

Batman'da ev sahibi, kiracısı tarafından silahla öldürüldü.

Kayseri’de kiracı ile ev sahibi arasında çıkan anlaşmazlık bir anda kavgaya dönüştü. Meydan muharebesini aratmayan kavgaya kadınlar da karıştı.

Tekme ve tokatla birbirlerine giren tarafları ayırmak için polis ekipleri biber gazı kullanırken, olayda 2 kişi yaralandı, 3 kişi de gözaltına alındı.

İstanbul Sarıyer’de ev sahibinin oğlu kira nedeniyle tartıştığı kiracıyı bıçaklayarak yaraladı.

Son günlerde yurdun dört bir yanında böyle pek çok olay yaşandı.

Ev sahiplerini kiracılarla karşı karşıya getiren olay elbette hayat pahalılığı!

Enflasyondaki ani yükseliş ve fiyatların iğneden ipliğe özellikle son iki yılda yüzde 200-300 hatta 400-500 zam görmesi ev sahiplerinin de piyasa koşullarına göre zam yapmasını zorunlu kıldı.

Bu enflasyonist ortamda devlet bile bu yılki vergi gelirlerini yüzde 122.9’a kadar yükseltme ihtiyacı duyarken aynı devlet ev sahiplerini hiçe sayarak kiracılı konutlara yüzde 25 artış sınırı getirdi.

İşte kavga da bu yüzden çıktı.

BİZE VERİR TALKINI KENDİ YUTAR SALKIMI

 400 gram kepek ekmeğini 2 sene önce 4 liraya alırken bugün 15 liraya alıyorum.

Artış yüzde 300.

Efendim, duyamadım?

Yaaaa.

Duyamazsınız tabii.

Her yıl mart ayında devlete verilen kira vergisindeki artış yüzde 60 ile 122,9 arasında.

Ama hangi çokbilmişin aklına geldiyse kiracılı konutlara yüzde 25 artış sınırı var.

En düşük emekli maaşı 2 bin 500 liradan 7 bin 500 liraya çıkmış.

2 yıl önce asgari ücret 3 bin 500 liraydı şimdi 11 bin 400 lira oldu.

Yüzde 300’den fazla artış olmuş.

Yani her şey bir dünya artmış ama artmayan tek şey kiracılı konutların kirası olmuş.

Soru şu;

Kiracının geliri bir yılda yüzde 25 mi arttı da böyle bir sınır var?

Çarşıya, pazara, markete, ete, süte, suya, sabuna yüzde 25 sınırı koyma, koyama, gel ev sahibine bu eşikten atlama de.

Ev sahipleri enayi mi?

Kiracı emekliyse veya çalışansa maaşına son 2 yılda en az yüzde 200-300 zam alırken yasa var diyerek kiraya en fazla yüzde 25 zam yaparsa bu olaylar kaçınılmazdır.

Adliyelere ev sahibi kiracı davaları yağıyor.

İktidar temmuzda sona erecek olan bu haksız, adaletsiz, hayatın doğal akışına aykırı düzenlemeyi devam ettirirse hiç kuşku yok ki olaylar daha da artacaktır.

Beni dedi dersiniz!

HER YAĞMURDA AYNI MANZARA

 Bir yağmur yağdı.

Yollar göle döndü.

Amasra’da ve bazı köylerde dereler taştı, altyapılar patladı, binaları su bastı.

Bahane hazır; "çok fazla yağdı, çok hızlı yağdı, böyle yağış görülmedi."

Kaderci yaklaşım.

Bir yağmurda değil her yağmurda böyle.

Sadece Bartın değil ülkenin pek çok yeri aynı durumda.

Altyapınızı en çok ve en hızlı yağışa göre en geniş ve en yeterli bir biçimde yapmazsanız…

Kaldırımları, yolları matematiğe, fiziğe, akıla, mantığa, ilime, bilime uygun yapmazsanız… Bakımı, onarımı, temizliği ihmal ederseniz…

Olacağı budur.

Bu işler hesap kitap işi.

Demek ki bizim işlerimiz hesapsız ve kitapsız.

Peki, neden böyle?

Perşembenin gelişi çarşambadan belli değil mi?

Su baskınları, seller bağıra bağıra geliyor.

Yerel yöneticilerimiz yerin altına yatırım yapmak istemiyor, çünkü bu hem çok masraflı hem çok meşakkatli ve uzun sürüyor hem de görülmüyor.

Bu yüzden bütün yatırımlar yer üstüne yapılıyor.

Yollar, kaldırımlar, parklar, bahçeler, piknik alanları, pazarlar, kültür, sanat, spor faaliyetleri, makyajlar, sosyal yardımlar, festivaller, konserler.

Varsa da yoksa da bunlar.

Çoğu belediye bundan öteye gitmiyor, gidemiyor.

SALDIM ÇAYIRA MEVLAM KAYIRA

 Ondan sonra altyapı yukarıdan gelen suyu kaldıramıyor, yollar göle dönüyor, zemin katları su basıyor.

Sadece altyapı değil üstyapı da kaldırmıyor.

İşte Amasra tünelinin hali!

Dağdan gelen sular tünelin duvarlarında şelale oldu.

Tünelin içi de göle döndü.

Yani nerden baksan tutarsızlık!

Görünen o ki nasıl yollar, kaldırımlar, yağmur suyu hatları, drenajlar, mazgallar, künkler vesaire yapılırken döşenirken hesap kitap yapılmadıysa tünel yapılırken de şu kadar yağmur-kar yağarsa böyle olur, bu kadar yağarsa şöyle olur diye düşünülmemiş!

Peki, bir sürü masraf edip de ıslah ettiğimiz dereler neden yine taşıyor, hep taşıyor?

Bu nasıl ıslah?

Bu ne öngörüsüzlük?

Neden önlemlerimiz yetersiz?

Kaderci yaklaşım ve iş bilmezlik olduğu sürece daha çok zarar görürüz!  

Bu kafayla daha çok baharlara hasret kalırız!

SİGARA YASAĞI KALKTI MI?

 En çok uygulanmayan yasa hangisidir diye sorsanız benden hiç düşünmeden “sigara” cevabı alırsınız.

Kapalı mekanlarda sigara içmemin yasak olduğunu bilmeyen yoktur.

İhlal edene para cezası var ama cezayı pek takan yok gibi.

Özellikle bazı kafeler.

Tüttüren tüttürene.

Resmen duman altı.

Hem de gizli saklı masa altı falan da değil ayan beyan.

İlk zamanlar iyiydi.

Denetim de sıkıydı.

Sonra gevşedi.

Şimdi yasadan önceki dumanlı günlere geri dönüldü.

İhlalin tekrarı halinde para cezası mekâna katlanarak uygulanıyor.

Ayrıca 5 cezadan sonra 21 gün işyeri kapatma gibi ciddi bir yaptırım da söz konusu.

Buna rağmen hiç kapısında veya camında bu işyeri “sigaradan 21 gün kapalıdır” yazısı gören var mı?

Ya yeterli denetim yok ya da kesilen cezalar hatırlı kişiler için iptal ediliyor?

Yasalar uygulanmak için var.

Hatırlatırız!

ÇAYDA ÇIRA

 Çayın bu kadar zam görmesine ne demeli?

Bizde yetişen, dışarıdan gelmeyen, dolarla işi olmayan ender ürünlerden biri ama yüksek oranda zamlandı.  

Yüzde 43.

Hem de birdenbire aniden.

Ben olsaydım yüzde 48 zam yapardım ve bunu da muhalefetin üzerine atardım.

Yalan, dolan, uydurma, dedikodu, montaj bile olsa her şeye inanan yüzde 52 dolaylarındaki sayın halkımız buna da inanır, muhalafete biraz daha diş bilerdi.

Sadece çayla kalmaz iğneden ipliğe bütün zamların oranlarını da yüzde 48’e bağlar ve böylece bütün suçu muhalefete, CHP’ye, Kılıçdaroğlu’na yükler, "sütte leke var, bende yok" misali işin içinden kolayca çıkardım.

Bu sayede 9 ay sonra yapılacak yerel seçimi de bir güzel halletmiş olurdum.

Ne güzel taktik değil mi?

BİR BU EKSİKTİ

 Bizim burada zamlar kafamıza bomba gibi düşerken açlıkla, yoksullukla, pahalılıkla, enflasyonla savaşırken Ukrayna’da halkın kafasına gerçek bombalar, roketler, mermiler düşüyor.

Onlar can evinden vuruluyor, ölüyor, yaralanıyor, mutfağından vurulan bizler ise sürünüyoruz, perişan oluyoruz.

Bizler derken durumundan memnun görünen yüzde 52 hariç demek gerekir tabii ki de.

Ve bütün bunlar, özellikle Ukrayna halkının maruz kaldığı vahşet, barbarlık dünyanın gözü önünde oluyor.

Sadece dünyanın da değil aynı zamanda tanrının da gözünün önünde oluyor.

Zam, zulüm, işkence…

Açlık, yoksulluk, ölüm…

Şimdi de sel.

Şu çileye bakın.

Savaşı askeri hedeflerle sınırlı tutmayan Rusya sivil halkı da hedef alarak çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek demeden katlediyor.

Okulları, hastaneleri, elektrik tesislerini ve barajları bombalıyor.

Amaç yaşamı daha da güçleştirerek halkın direncini kırıp mücadele gücünü zayıflatmak ve sonunda teslim almak. 

Kahovka Barajı’nı da bunun için vurdu.

KARADENİZ ENFEKTE

 Basında çıkan haberlere göre Ukrayna’da savaşın ortasında kalan Kahovka Barajı’nın patlamasıyla yaşanan devasa sel hem halkı etkiledi hem de Dinyeper Nehri kıyısına döşenen mayınları yerinden söküp Karadeniz’e doğru sürükledi.

Şehirleri, köyleri sular altında bırakan selde çok sayıda can kaybı var.

Sadece insanlar değil başta kediler, köpekler olmak üzere yüzlerce hayvan ölüsü de Karadeniz’de sürükleniyor.

Ukraynalılar bize “Karadeniz artık enfekte. Sadece ev kalıntıları değil, kadın, çocuk ve hayvan cesetleri de size gelebilir. Ve mayınlar da” diyor.

Barajın patlatılması sonucu oluşan selden çok sayıda yerleşim bölgesinde 50 binden fazla insan etkilendi.

Bu olayın yaşandığı bölge olan Herson ile karşı karşıyayız.

Bartın sahillerinde atık maddeler, ev eşyaları, cesetler ve mayınlar görülebilir.

Korkmayın, şaşırmayın.

Putin böyle istedi.

Ben sizin aranıza girmeyeyim.

Artık ona ne dersiniz bilmem!

TALİMATSIZ OLMAZ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara’nın Elmadağ ilçesinde faaliyet gösteren MKE Roket ve Patlayıcı Fabrikası’ndaki patlama ile ilgili Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’i telefonla arayarak bilgi almış.

 İletişim Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada görüşmeye ilişkin şöyle denildi:

"Görüşmede Cumhurbaşkanımız, patlamada şehit olan 5 işçi kardeşimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilemiştir. Meydana gelen olaya ilişkin ilgili kurumlarımızca tahkikat başlatılması talimatını da veren Cumhurbaşkanımız, ordumuza ve milletimize taziye dileklerini iletmiştir."

Böyle bir soruşturmayı başlatmak için talimata ne gerek var anlamadım.

Bu talimat gelmese bu olay soruşturulmayacak mı?

Hukuk devleti miyiz, demokrasi miyiz, otokrasi miyiz, neyiz?

Yönetim şeklimizin “tek adam” olduğunun milletin gözüne parmak sokar gibi her fırsatta gösterilmesine gerek var mı?

SÜRPRİZLERE HAZIR OLUN

 Önümüzde yerel seçimler var.

9 ay ne ki, sayılı gün çabuk geliverir.

Bunun içim şimdiden hazırlık yapanlar var.

Bartın Belediye Başkanlığı için Rıza Yalçınkaya’nın da adı geçiyor.

Eğer partisi CHP değerlendirmezse ben olsam Yalçınkaya’nın yerine AKP’ye giderim.

Veya AKP’nin yerine olsam Yalçınkaya’ya “gel bize yerel seçimlerde adayımız ol” derim.

Onlara seçim kazanacak aday lazım değil mi?

Yalçınkaya’dan iyisi mi bulacaklar?

Zaten böyle giderse herkes AKP’li olacağa benziyor.

Baksanıza bizim belediyelere.

AKP’li Kurucaşile Belediye Başkanı eski CHP’li.

Kozcağız Belediye Başkanı Mustafa Karaman AKP’nin sağ kanattan transferi.

Amasra eski Belediye Başkanı Emin Timur ve şimdi Deva Partisi İl Başkanı olan Ali Yıldırım’da yolu AKP’den geçenlerden.

Yahu siz neyin hesabını yapıyorsunuz kardeşim?

Basında "Dev-sol davasından yargılanıp hapis yattığı ve bir dönem siyasi yasaklı hale geldiği "yazılan Önder Aksakal bile Demokratik Sol Parti Genel Başkanıyken AKP’ye geçip milletvekili olmadı mı?

Yalçınkaya AKP’li olmuş çok mu?

40 yıllık kani olur mu yani demeyin.

Son seçimlerden sonra bir şeye şaşıracak halimiz mi kaldı?

Sonuçlara baksanıza.

Bunca şeyden sonra yine de böyle netice ortaya çıkıyorsa ne söylenebilir ki?

Ölmüşüz de ağlayanımız yok diyeyim mi?

Hadi dedim gitti!

YALAN DOLAN

 Enflasyon patlamış.

Dolar uçmuş.

Kriz olmuş.

Geçim zorlaşmış.

Ülke göçmen, mülteci, sığınmacı istilasına uğramış.

İşsizlik, açlık, yoksulluk artmış.

Ve daha saymakla bitmeyecek pek çok olumsuzluk yaşanmış.

Normal bir ülkede olsa bu şartlarda bütün bunların sorumlusu iktidar seçimde yüzde 10’u geçemez.

Ama bizde durmak yok yola devam.

İyi de nasıl oluyor bu?

Eşyanın tabiatına aykırı, hayatın doğal akışına uygun değil yahu!

İnternette dolaşan videolarda 50-60 yaşlarındaki bir teyze sokak röportajında kendisine uzatılan mikrofona söyledikleriyle sorumuza cevap veriyor sanki;

 “Şurada konuşuyordu, ben başa gelirsem gözlerinizi oyacam, sizi Pkk’ya teslim edecem dedi, vallahi dedi. Kendi burada konuşuyordu. Kulağımla duydum. Başörtüsünü indirecem, camileri kapatacam dedi. Kendi ayağına kurşun sıktı. Ona kim oy verir.”

Sahte, montaj videolarla, broşür ve afişlerle Kılıçdaroğlu’nun demediği lafları demiş gibi gösterdiler.

Yalan, dolan, algı, beyin yıkama.

İşte sonuç.

Doğanın kanunu bu.

Kurunun yanında yaş da yanacak.

Yüzde 52, vakti zamanı gelince “eyvah biz ne yaptık” diyecek ama nafile.

İş işten geçti, geçiyor.

Yazık!