Mayıs 1998’deki sel felaketi Bartın tarihinin en büyük sel felaketi olarak kayıtlara geçti.
Yağmur 3 gün aralıksız yağmış ve kentin yarısından fazlasını sular altında bırakmıştı.
O zamanın yağışının hiddeti, şiddeti, acelesi yoktu.
Sakin sakin yağmış ama yine yapacağını yapmıştı.
Yaşlı dünyamızın en önemli ve öncelikli sorunu olmasına rağmen o tarihten bu yana hiçbir devlet bir şey yapmadığı için önlenemeyen küresel ısınmanın etkisini daha da artırmasıyla yağışlar artık yeryüzüne çok hızlı ve şiddetli düşüyor.
Gökten adeta sel yağıyor.
Peki, biz ne yapıyoruz?
Altyapımızı ve üstyapımızı acilen buna göre düzenlememiz, önlemlerimizi iklim değişikliğine uyarlayıp güncellememiz ve ilime bilime harfiyen uymamız gerekirken kara balta işler yapmaya devam ediyoruz!
Selin bize daha çok zarar vermesi için elimizden geleni yapıyoruz!
Prof. Kemal Üçüncü Twitter’de şöyle yazmış;
Londra’da her gün yağıyor neden sel olmuyor merak eden mühendis ve teknik adam yok mu?
Bir takipçisi de cevap vermiş; Ki, Times nehri içimde yaşıyorlar!
Kemal hocama benim cevabım şudur;
Londra’da, pek çok Avrupa ülkesinde ve Amerika’da da sel oluyor ama bizdeki kadar sık ve büyük zararlı değil.
Ayrıca hocamın sorusunun adresi de yanlış.
Asıl bu soruyu yapana değil yaptırana ve denetlemekle görevli olana, yani genel ve yerel yönetimlere sormak gerekir!
Bu arada üç barajımız var, onlar daha fazla zarar görmemizi engelliyorlar ama yeterli mi?
Yağan milyonlarca ton suyu gerektiği gibi tutup da değerlendiremeyişimiz de ayrı bir vakıa.
Daha çok baraj yapmamız gerekmiyor mu?
Hadi bir tanesi hemen Arıt’a!
Hem de hiç vakit geçirmeden!
HER YAĞMURDA AYNI MANZARA
Çok yazıyoruz, çok uyarıyoruz ama kendimiz söylüyoruz kendimiz dinliyoruz.
Geçen haziran ayında yine şiddetli bir yağmurla gelen felaketten sonra bakın ne demişim;
Bir yağmur yağdı.
Yollar göle döndü.
Amasra’da ve bazı köylerde dereler taştı, altyapılar patladı, binaları su bastı.
Bahane hazır; “çok fazla yağdı, çok hızlı yağdı, böyle yağış görülmedi”
Kaderci yaklaşım.
Bir yağmurda değil her yağmurda böyle.
Sadece Bartın değil ülkenin pek çok yeri aynı durumda.
Altyapınızı en çok ve en hızlı yağışa göre en geniş ve en yeterli bir biçimde yapmazsanız…
Kaldırımları, yolları matematiğe, fiziğe, akıla, mantığa, ilime, bilime uygun yapmazsanız… Bakımı, onarımı, temizliği ihmal ederseniz…
Olacağı budur.
Bu işler hesap kitap işi.
Demek ki bizim işlerimiz hesapsız ve kitapsız.
Peki, neden böyle?
Perşembenin gelişi çarşambadan belli değil mi?
Su baskınları, seller bağıra bağıra geliyor.
Yerel yöneticilerimiz yerin altına yatırım yapmak istemiyor, çünkü bu hem çok masraflı hem çok meşakkatli ve uzun sürüyor hem de görülmüyor.
Bu yüzden bütün yatırımlar yer üstüne yapılıyor.
Yollar, kaldırımlar, parklar, bahçeler, piknik alanları, pazarlar, kültür, sanat, spor faaliyetleri, makyajlar, sosyal yardımlar, festivaller, konserler.
Varsa da yoksa da bunlar.
Çoğu belediye bundan öteye gitmiyor, gidemiyor.
SALDIM ÇAYIRA MEVLAM KAYIRA
Ondan sonra altyapı yukarıdan gelen suyu kaldıramıyor, yollar göle dönüyor, zemin katları su basıyor.
Sadece altyapı değil üstyapı da kaldırmıyor.
İşte Amasra tünelinin hali!
Dağdan gelen sular tünelin duvarlarında şelale oldu.
Tünelin içi de göle döndü.
Görünen o ki nasıl yollar, kaldırımlar, yağmur suyu hatları, drenajlar, mazgallar, künkler vesaire yapılırken döşenirken hesap kitap yapılmadıysa tünel yapılırken de şu kadar yağmur-kar yağarsa böyle olur, bu kadar yağarsa şöyle olur diye düşünülmemiş!
Peki, bir sürü masraf edip de ıslah ettiğimiz dereler neden yine taşıyor, hep taşıyor?
Bu nasıl ıslah?
Bu ne öngörüsüzlük?
Neden önlemlerimiz yetersiz?
Kaderci yaklaşım ve iş bilmezlik olduğu sürece daha çok zarar görürüz!
Bu kafayla daha çok baharlara hasret kalırız!