Para basa basa.
Fabrikaları, malları, mülkleri sata sata.
Zam yapa yapa.
Ben de yaparım bu işi.
Promptere bakarak konuşmanın ne zorluğu var?
Doları ben de uçurabilirim.
Enflasyonu, ekonomiyi bu duruma ben de getirebilirim.
Bugün olmaz dediğime yarın olur, olur dediğime olmaz diyemem mi?
Muhalifleri Pkkcı, Fetöcü, şucu, bucu diyerek pekâlâ da bir güzel damgalayıp sindirebilirim.
Ama montaj ama şöyle ama böyle kasetlerle, algılarla, vaatlerle seçim kazanmaktan kolay ne var?
Amerikalılara para verip uzaya adam göndermek çok mu zor?
Bize oy vermezseniz hizmet gelmez diyerek seçmeni selamlayıp gözlerinden öpmek de zor değil benim için.
Benim daha başka marifetlerim de olabilir üstelik.
Oraya bir oturursam gösteririm size.
O halde bir sonraki seçimde ben de adayım.
Ey ahali;
Duyduk duymadık demeyin.
Şimdiden buradan ilan ediyorum.
Aynı sınırsız desteği ben de istiyorum, ben ben ben!!!
AYVAYI YEDİK!
Markette bir kilogram ayva 59.95 lira.
Kiloya 2 tane ayva giriyor.
Tanesi 30 liraya geliyor.
Enflasyonu mu merak ediyorsunuz?
Bundan âlâ enflasyon mu olur?
Alın size enflasyon!
Peki, halkın gördüğü bu enflasyonu istatistik kurumu neden görmüyor?
Utanmasalar aylık enflasyonları yüzde 1 veya en fazla 2 gösterecekler!
Evet, ekonomiyi tabii ki belediyeler düzeltmeyecekler.
Elbette bu görevin kime ait olduğunu biliyoruz.
İyi de hadi düzeltin o zaman!
Milletin imanı gevredi.
Elinizden tutan mı var?
Yazık değil mi bu insanlara, bu ülkeye?
KALAN SAĞLAR BİZİMDİR!
Yapımı tamamlanmak üzere olan yeni devlet hastanesinde kalp merkezi de olacak.
İktidar temsilcileri diyorlar ki anjiyo üniteleri yola çıktı geliyor, kurulacak.
İyi güzel de…
Karabük’te, Ereğli’de, Zonguldak’ta olan kalp merkezi Bartın’da olmadığı için dünya değiştiren çok hemşerimiz var.
Kalp krizi geçiren insanlar yollarda öldüler.
Bu anjiyo üniteleri ölenleri geri getirebilir mi?
Ölen öldü, giden gitti, kalan sağlar bizimdir mi diyeceğiz?
Ne suçumuz vardı?
Özel AKTIP Hastanesi neredeyse iki yıldır bağırıyor, kalp merkezi için ben hazırım, bu işi yaparım diyor, bu çok önemli sağlık hizmetinin daha önce verilmesini neden sağlamadınız?
Hadi Zonguldak neyse de Karabük’ten Ereğli’den neyimiz eksik?
Nüfusumuz mu?
Yoksa nüfuzumuz mu?
SEL SINIRI!
Irmak kenarına döşenmeye başlanan cam korkuluklar 1998’deki sel izinden en az 2 metre aşağıda.
2 metrelik farkı baraj kapatıyor.
İyi ama baraja bu kadar çok güvenmeli miyiz?
Malum küresel ısınmanın etkisi her geçen yıl daha da artıyor.
İklimler bu yüzden birbirine girdi.
Ya bugüne kadar düşen yağıştan çok daha fazlasını alırsak…
Ya baraj patlarsa…
Bu durumda milyonlarca liralık camlar Bartın’ı koruyabilir mi?
Sonuçta bu camlar kesin çözüm olarak gözükmüyor!
Kimse de parayı gidip tarladan toplamadığına göre;
Milyonları da aşıp devamında milyarlarca liraya ulaşması beklenen bir projenin yüzde 100 çözüm olması gerekmez mi?
Kentten geçen ırmağın her iki tarafını bütünüyle camlarla kapatamayacağımıza göre “Sel gider camı kalır” başlıklı yazımda da dile getirdiğim pek çok soru işaretini barındıran ve çok pahalı bir oyuncağı andıran bir projeyle büyük bir felakete karşı koymaya çalışacağız!
Durun bakalım ne olacak?!
GÖNLÜMÜZÜN RIZA’SI!
Saadet Partisi Bartın’da CHP Belediye Başkan adayı Rıza Yalçınkaya’yı destekliyor.
Öncelikli sebebi Yalçınkaya’nın geçmişteki iki dönem belediye başkanlığında gösterdiği gibi şeffaf, dürüst, adaletli, ahlaklı ve liyakatlı yönetim anlayışı.
İl Başkanı Mücahit Mekeç’i iftarda dinledim; Bartın’ın daha yaşanabilir bir şehir olmaya Yalçınkaya ile ulaşabileceğine inanıyor Saadet Partililer.
“Gönlümüzün Rıza’sı, halkın Rıza’sı, seve seve oy verebileceğimiz bir isim Yalçınkaya” dedi Mücahit başkan.
Tespitim şu oldu; Saadet Partililer büyük ölçüde Yalçınkaya’nın etrafında toplanmışlar, inanmışlar, güvenmişler, kaynaşıp dayanışma içine girmişler ve kendisine çok önemli bir katkı verecekler.
2002’de dağılan ve iki-üç parçaya bölünen Milli Görüş camiası büyük bir camia.
Bu seçimle birlikte Milli Görüş’ün efsane lideri Necmettin Erbakan’ın partisi olan Saadet Partisi’nde neden toplanmaya başlamasınlar?
Bunun artık zamanı geldi de geçiyor bile!
TARIM ARAZİSİ KATLİAMI!
Eskiden Ankara’ya girerken bizi uçsuz bucaksız buğday tarlaları karşılardı.
Bu tarlaların bir kısmı şimdi beton yığını olmuş.
Tarım arazileri için yapılaşma yasağı var ama biz başta sigara olmak üzere öyle çok yasak biliyoruz ki delinen, bunu da aşmak zor olmasa gerekir.
Rusya’ya gidip gelen arkadaşlarım var, 20-30 sene önce üzerinde buğday olmayan tarlalar şimdi buğdaydan geçilmiyormuş.
Nitekim Rusya günümüzde önemli bir buğday ihracatçısı konumunda!
Betonu yiyemeyeceğimize göre Rusya’nın izlediği tarım politikası doğru tabii ki.
Tarım Bakanı “2050’de nüfusumuz 105 milyon olacak, gelecek bir o kadar da misafir olacağını düşünürsek 210 milyon nüfusun gıda ihtiyacını karşılamamız gerekecek. Yüzde 55 daha fazla suya, yüzde 65 daha fazla gıdaya ihtiyacımız olacak” diyor.
Peki, söylemlerle eylemler birbirini tutuyor mu?
Bırakın tutmasını yanından bile geçiyor mu acaba?!
Bartın’ın akciğeri fidanlık arazisini bile biraz oraya biraz buraya derken kuşa çevirdik.
Betona önem verdiğimiz kadar tarım ve hayvancılığa önem verseydik bugün pek çok tarımsal ve hayvancılık kalemini ithal ediyor olmazdık herhalde!
BEN OLSAM UZAYDAN GELMEZDİM
Bu yoklukta Amerikalılara milyonlarca dolar ödeyerek uzaya gönderip şip şak astronot yaptığımız arkadaşın yerinde olsaydım oradan gelmezdim.
İçine edilmiş, kaynakları tükenmek üzere olan, virüslerin, mikropların, her geçen gün yenileri çıkan hastalıkların, kanserlerin cirit attığı, insan ilişkilerinin menfaate dayanıp kirlendiği, hayatın her bakımdan giderek zorlaştığı bir dünyada yaşıyoruz.
Tabii buna yaşamak denirse.
Üstelik başta ekonomik sıkıntılar olmak üzere bize özgü pek çok sorundan dolayı ülkemizin durumu daha bir üzüntü verici.
Durdurun dünyayı inecek var dediğimiz bugünlerde hazır ne güzel inmişken bir daha binilir mi be kardeşim!
Aklını seveyim ben senin!