Kur korumalı mevduatla parası olanların paralarına faizin faizini verdiler.
Yüzde 25 kira sınırlamasıyla herkesi aynı kefeye koydular, kirası yüksek olanlar yüksek artış alırken kirası düşük olanların düşük artış almalarına yol açtılar.
Kur korumalının yanı sıra ev sahipleri ile kiracıları birbirine düşüren uygulamanın sakıncalarını, yanlışlığını, adaletsizliğini yaza-yaza-yaza kalemimde tüy bitti.
Bu iktidar fakiri daha fakir, zengini daha zengin etmekten yorulmadı, biz bunları yazmaktan yorulduk.
Daha pek çok örnek var böyle haksız ve hukuksuz.
Hadi diyelim biz yerelde yazıyoruz da sesimiz duyulmuyor.
İyi de ulusal basında da bunları yazan yazarlar var.
En son Karar’da Karaalioğlu yazdı bu yüzde 25 kira artış sınırlamasının yarattığı sorunları.
Dolayısıyla kimseyi dikkate aldıkları yok.
Kendimiz konuşuyoruz kendimiz dinliyoruz.
Neden böyle?
Çünkü demokrasi yok!
Her şeyi doğru yapıyorlar, her şeyi kendileri biliyorlar!
Basını dikkate almıyorlar, halkın sesini duymuyorlar, ilime, bilime gerekli önemi vermiyorlar.
Liyakat hak getire.
Ama tarikatlara, cemaatlere, hacılara, hocalara gelince iş değişiyor.
Ne istediniz de vermedik demiyorlar mı?
İşte memleketi geldiği yer ortada!
Bakın özellikle gerçek demokrasiyle yönetilen, demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla uygulandığı Avrupa Birliği ülkelerine.
Halkın sesi olan basında dile getirilen sorunların hemen üzerine gidildiğini rahatlıkla göreceksiniz.
Yani sayın okurlar mesele demokrasi meselesi.
Biz bu sistemde daha çooookkk debeleniriz.
Bu konuyu çok sevdiğim bir sanat müziği şarkısının sözleriyle bağlamak isterim;
Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime.
Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime.
Perde-i zulmet çekilmiş, korkarım ikbalime!
İKİNCİ EFES OLABİLİRDİK
Roma, Bizans, Ceneviz şehri Amasra'da halk tarihi eserlerin üzerinde oturuyor.
90’lı yıllarda muhabirlik zamanlarımda ilçede inşaat temellerinden fosseptiklerden çıkan tarihi eserleri çok defa haber yaptım.
Maalesef öngörüsüz, plansız, programsız, çarpık bir yapılaşma ile şehir yanlış yerde kurulmuş.
Amasra’nın altı ayrı karışık, üstü ayrı karışık.
Şehirleşme örneğin Tarlaağzı, Gömü veya hatta Kazpınarı’nda ya da Ahatlar istikametinde olsaydı, antik şehir mevcut haliyle korunsaydı ve kazılsaydı Amasra ikinci Efes olurdu.
Son olarak Su Perisi heykeli ile İskender’in kafası bulundu.
Bir şekilde çıkarılabilen eserler bu dediğimin yanında bizim için ancak züğürt tesellisi olur!
Büyük fırsat kaçmış!
Bunun için ne kadar üzülsek azdır!
DELİNATÖR
İki yönlü yollarda şeritleri bölmek, refüj başlarında güvenliği sağlamak, yaya ve sürücüleri uyarmak için kullanılan esnek malzemeden yapılan delinatörler, yolları araçlara, kaldırımları insanlara yetmeyen ilimizde kural tanımaz sürücüler tarafından paramparça edilerek kullanılmaz hale getiriliyor.
Bu da delinatörler için harcanan büyük meblağların amacını tam olarak yerine getiremeden çöp olduğu anlamına geliyor.
Masraf, israf milli servet heba oluyor.
Bu paralar sizin, bizim, hepimizin cebinden çıkıyor.
Yazık günah.
Hemen hemen her yerde kamera var.
Delinatörleri bilerek veya bilmeyerek, çarparak-ezerek kullanılmaz hale getiren araç sürücülerinin kameralarla tespit edilerek cezalandırılmasını öneriyor, emniyetin ve belediyenin bu konuya önem vermesini istiyoruz.
Bir arkadaşım anlatmıştı;
Hollanda’da bir Türk’ün başına ibretlik bir olay gelir.
Trafikte giderken bir araç arkalarından sürekli selektör yapıp kornaya basıyormuş.
Kenara çekmişler.
Hollandalı kadın sürücü “Hep yoldaki beyaz çizginin üzerinden gidiyorsunuz. Çizgilerin çabuk eskimesine sebep oluyorsunuz. Bu çizgilerin parası bizim, yani halkın cebinden çıkıyor” diyerek uyarmış.
Avrupa Birliğine bizi almamalarının sebeplerinden biri bu olsa gerek.
Kendilerini bozacağımızı düşünüyor olmalılar.
Haksız da değiller hani!
ANAYASA MI DEDİNİZ?
Başkanlık sistemine geçiş referandumunda iktidarın söylemlerini hatırlayın.
Hızlı karar alınacak.
Ekonomi şaha kalkacak.
Terör bitecek.
Vesaire…
Aradan neredeyse 6 sene geçti.
Sayın iktidar temsilcilerinin bu dediklerinin tam tersi oldu.
Ekonomi çakıldı.
Terör bitmedi.
Ve daha pek çok sorunumuz çözülmedi.
Şimdi yeni anayasa diye tutturuyorlar.
Son zamanlarda her yerde bunu konuşuyorlar.
Geçenlerde Bartın’a gelen eski bakan, yeni grup başkan vekili Abdülhamit Gül de bu talebi dillendirdi.
Başkanlık sistemiyle olmayanı yeni anayasa ile mi olduracaklar anlamadım?
Ekonomi yeni anayasa ile düzelecek mi?
Dar gelirli, emekli, dul ve yetim ile asgari ücretli yeni anayasa ile mi refaha erecek?
Terörü yeni anayasa mı bitirecek?
Partizanlık, liyakatsizlik sona mı erecek?
Valla arkadaş şahsen benim bu laflara karnım tok.
Ben yemem.
Yiyen buyursun yesin.
Afiyet olsun!
NE İSTEDİNİZ DE YAPAMADINIZ?
Bir dakika?
Yeni anayasa diyorsunuz ama siz yasaya, anayasaya ne kadar ihtiyaç duyuyorsunuz önce onu bi söyler misiniz?
Yapmak istediğiniz şeyin, şeylerin anayasaya uygun olup olmaması önemli mi veya ne kadar önemli?
Zaten bildiğinizi, canınızın istediğini yapmıyor musunuz?
Anayasa bir kişi en fazla iki kere cumhurbaşkanı seçilebilir dediği halde, o sistemde bu kadar, şu sistemde şu kadar demediği halde olan ne, olmayan ne?
Siz yeter ki isteyin 3 kere de olursunuz, 4 kere de, 5 kere de…
Tahsil edilmiş bir verginin deprem veya başka bir sebeple tekrar tahsil edilmesinin önündeki engel ne?
Mevcut anayasa mı?
Kâğıt üzerinde evet ama uygulamada hayır!
Bunu da gördük ve inanın hiç şaşırmadık!
Yeni anayasa diye yeni bir gündem oluşturarak halka ekonomik sorunları unutturmak istiyor olabilir misiniz acaba?
Suni gündemlerle oyalamayın bu milletin gariban-dar gelirli kesimini lütfen!
BİR OPERASYON DA TRAFİĞE
Yeni Emniyet Müdürümüz operasyonlarla kendisini göstermeye başladı.
Yapanın yanına kâr kalmasın!
Nerede kanunsuzluk varsa kim olursa olsun üzerine gidilsin!
Öncelikli sorunlarımızdan biri de trafik.
Onun da kallavi bir uygulamaya ihtiyacı var.
Hem de acil tarafından.
Kaldırımlarda, caddelerde cirit atan skoterler, motosikletler, sokaklarda son ses gezen disko araçlar, patlak egzozlar, park yasağı ihlalleri başımıza bela.
Kim geldiyse bu sorunu çözemedi.
Sadece Mesut İnce müdürümüz zamanında biraz ferahlık oldu.
Kurtarın şu memleketi bu sorundan, çok dua alırsınız müdür bey!
FİLENİN SULTANLARI
Bu tabir voleybol milli takımımızın oyuncusu kızlarımız için kullanılıyor.
File voleybol sahasına karşıdan karşıya gerilen ağ, sultanlar da tabii ki millilerimiz.
Milletler Ligi ve Avrupa şampiyonluğunda üst üste galibiyetler alan bu kızlarımız, 2024 Paris Olimpiyat Oyunları Elemeleri'nde de rakiplerinin tamamını devirdi ve galibiyet serisini 21 maça çıkardı.
Biz de voleybolcularımızı buradan canı gönülden kutluyoruz.
File deyince benim aklıma çocukluk günlerimin sembollerinden biri olan pazar filesi (bir tür çanta) geliyor.
Eskiden her evde bulunan bu filelerle çarşıya, pazara, bakkala gidilir, yapılan alışverişte alınan ürünler bu filelere doldurulurdu.
Sonradan hayatımıza kimyasal maddelerden yapılan naylon poşetler girdi ve bu fileler tarihe karıştı.
Bu hayat pahalılığında işte o fileyi çarşıda, pazarda binbir güçlükle doldurmaya çalışan dar gelirli ailelerimizin kadınları, analarımız, bacılarımız da voleybolcu kızlarımız kadar filenin sultanlarıdır, onlar kadar başarı hikâyesi yazmaktadırlar!
İKİNCİ SAHA
Ömertepesi’ne ikinci saha için verilen sözün üzerinden neredeyse 10 sene geçti, geçiyor, geçecek.
Buradaki ikinci sahanın üzerine sporcu fabrikası da denilen çok amaçlı salon yapılırken verilmişti bu söz.
Bu sözü zaman içinde (ben yazarak, ASKF Başkanı Turgut Altınçubuk söyleyerek) defalarca hatırlattık.
Ne zaman gündeme gelse hep “tamam, olacak, yapılacak” dediler.
Aynı zamanda Okulak Mahallesi muhtarı olan Altınçubuk bu konuyu AK Parti Grup Başkanvekili Abdülhamit Gül’ün geçenlerde Bartın’da muhtarlarla yaptığı toplantıda da gündeme getirdi.
Dedi ki; “Bize böyle bir söz verildi ama yıllardır bekliyoruz olmadı. Bartın'ın bu sahaya acil ihtiyacı var”
İl Başkanı ile milletvekili de bu toplantıda hazır bulunuyordu ve söze girerek “yapacağız, edeceğiz” dediler.
Altınçubuk şikâyet babında daha fazla yüklenip de Ankara'dan gelen ağır misafirin önünde iktidarın Bartın temsilcilerini zor durumda bırakmak istemedi herhalde ama ben olsaydım “hep cek-cak, hep cek-cak, lafta her şey oluyor ama icraata gelince yok” derdim.
Öyle ya; Peynir gemisi bu, lafla yürümez ki!